Renan Bilek, mesleğe bakışını anlatıyor
Nereden başlarım bilmiyorum. Zira kendisi birçok alanda işinin ehlidir. Film, dizi oyuncusu, tiyatrocu, müzisyen ve gazeteci olan Renan Bilek’ten bahsediyorum. Kendisiyle röportaj yapacağım zaman haliyle heyecanlanmıştım. Fakat kendisiyle yaptığım röportajda o kadar cana yakın ve sevecendi ki verdiği cevaplar, içtenliğiyle kendisine hayran kaldım. Ve röportajın sonunda gidip babamla tanıştırdım. Yani ailece sevdiğimiz bir sanatçıdır kendisi.
Kendisinin müzik kariyerinden başlayıp, Ferhan Şensoy’la tanışıp tiyatroya yönelmesiyle, oradan sinema ve dizilere araladığı kapıyla, yelpazesi hayli genişliyor. Dönemin usta isimleri Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Yasemin Yalçın ve daha birçok başarılı ustalarla çalışması elbette ki tesadüf değil. Ben de unutamayacağım güzel bir etki bırakan röportajı sizinle paylaşıyorum.
Renan Bey, biz sizi malum televizyon ekranlarından tanıdık. Şimdilerde ve geçmiş zamanlarda da aslında birçok gencin hayali oyuncu olmak. Siz ustalarla çalışmış ve bu işin de ehli olarak tavsiyeleriniz nelerdir?
Şimdi gerçekten oyuncu olmak isteyip, istemediklerine karar vermeleri lazım. Çünkü oyuncu olmak istiyorum diyen gençlerin çoğu zamanında topçu olmak istiyorum diyenler gibi meseleleri oyuncu olmak değil ünlü olmak. Ün dediğiniz şey, işin gereği bir dönem olur. Sonra kaybolur, yıllar sonra tekrar olabilir, bir daha hiç çıkmayabilir. Doksanlı yılların pop müziği bir anda patlayıp, sonra kaybolduğu için ruhsal bunalımlar yaşayan şarkıcılarla doludur. Dolayısıyla aslolan mesleğinizdir.
Oyunculuk bir meslektir. Ben tiyatrocuyum, sahneyle başladım. Her işin bir kültürü, adabı vardır. Eğer işi kendi kültürüyle alırsanız onun bir meslek olduğunun bilincine de varırsınız. Ben aynı zamanda sinema oyuncularının meslek birliği başkanıyım, yani böyle bir meslek birliği var ve Kültür Bakanlığına bağlı. Bu bir meslek. Ün başka bir şey. Bugün Taksim’in ortasında pantolonunuzu indirirseniz de ünlü olursunuz. Gazeteye çıkarsınız. Dolayısıyla bu ülkede ne iş yaptığı belli olmayan birçok ünlü vardır. Ün başka bir şeydir, oyunculuk ise bir meslektir.
Peki, bunun yolu sizce nedir, oyunculuğun farkları nelerdir?
Ya okuldur ya da usta-çırak ilişkisidir. En güzeli okullu usta-çırak ilişkisidir. İkisinin bir arada olması durumu sağlamlaştırır çünkü hangi platformda nasıl yapacağınız belli olmaz, sahne oyuculuğu başka bir şeydir, tiyatro oyunculuğu başka. Dizi ve sinema küçük farklar olmasına rağmen film oyunculuğu başka bir şeydir.
Oyunculuğu kullanacağınız alanlar vardır. Mesela sahne, gösteri gibi her zaman tiyatro olmayabilir. Şirketlerin işi oluyor kimi zaman böyle para kazanıyor insanlar. Sonuçta gösteri sanatı adı üzerinde gösteri sanatı bu bir zanaattır, bir meslektir. Herkes aslında televizyon olarak bakıyor… Oysa film yapar, sahne yapar, tiyatro yapar oyunculuk böyle bir şey. Oyunculuk bir meslektir
Mesleğinizin zorlukları neler, ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Siz ne yaparsanız yapın, hayata dair sözünüz de olsa akşam eve gidince çorbanızın kaynaması lazım ve bu çorbayı kaynatacak alışveriş yapmak için paraya ihtiyacınız var, bu bir iş. Bu nedenle kendi ahlakı içersinde bunun bilinciyle iş ahlakı, iş kültürü yapılması gerekenler, iş hakları, görevleri gibi… Yani kimse seni kırmızı balmumu varaklar içinde çağırmıyor. Bir iş yapıyorsun ve her işin de bir kuralı var. Dolayısıyla ona uygun davranacaksın. Bunun bilinciyle yapmaları lazım.
Bu işi yapmak isteyenlerin derdi ünlü olmaksa eğer, birçok gencin problemi de bu aslında. Yapmasınlar hiç bu işi. Çok var, arka bahçe unutulmuş arkaya atılmış oyuncu mezarlıklarıyla dolu. Oyuncu girişimli genç mezarlığı diyeyim, oyuncu demeyeyim çünkü oyuncu ölmez, oyuncu oynar, oyuncu yapar. İnsanlar sürekli dizilerde oynamak için konservatuara gidiyorlar yazık… Başkalarının önünü tıkamayın bunu gerçekten meslek olarak yapmak istiyorlarsa, ki oyunculuk bir yaşam tarzıdır.
Hayata karşı kapalı olmayacak. Hiçbir şeye şaşırmayacaksın, kuralların olmayacak, insanı anlamaya yönelik hayata bakmak zorundasın. Nihayetinde malzemen insan.
Tabii ki dünya görüşün olur, sana ait bir dünya görüşü bu ama işini yaparken yargılamak değil, anlamak zorundasın çünkü malzemen insan. Ve tabii ki sebep sonuç ilişkisiyle, bu insanın niye böyle yaptığı olayın nasıl böyle geliştiğine, bir olayın buraya nasıl geldiğini çözmek zorundasın işin bu. Yargılarsan bu işi yapamazsın.
“İşin kuralı olur, oyuncunun olmaz”
Peki sizin kurallarınız var mı? Her rolü oynar mısınız?
Benim için bir kural yoktur aksine işin kuralı var. Geliş saatin, çıkış saatin… Bu işin kuralları olur.
Sizin için bir oyuncunun okullu olması şart mı?
Evet ve hayır. Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, derler ya. Bir usta, çırak ilişkisi şart. Yani bir ustan olması gerekir. Eğitim aşamasında çünkü eğitim şart. Bu okulda da aslında sanat okulundaki eğitim de usta çırak ilişkisi gibidir. Bir ilkokul, lise ya da üniversite gibi düşünmeyin.
Sanat okulunda zaten ustalar ders verir. Bazı insanlar oynamayı beceremez ama çok iyi anlatır, onlar ayrı. Ama oyuncu sana ders verir ya da senarist sana ders verir. Yönetmen sana ders verir. İşte nasıl olduğunu anlamak için dramaturg sana ders verir, olayları çözmek için. Bu da bir usta çırak ilişkisidir. Okul diploması şart mı, hayır değil… Ama eğitim şart. Diploma olsa ne güzel olur.
“Oyunculuğu öğrenmenin sonu gelmez”
Ben mesela alaylıyım Ferhan Şensoy’da yetiştim. Rahmetli benim ustamdı. Ben onun yanında yetiştim. Sonra tabii başka ekollere de kaydım. Mesela Metin Serezli yönetmenim oldu, Yasemin Yalçın’la çalıştım. Farklı ekollerle de çalıştım, farklı kültürlerle de çalıştım.
Müşfik Kenter’le, Yıldız Kenter’le hiç çalışmadım. O başka bir kültür, başka bir ekol benim için. Orayla o denk düşmedi. Ama onların öğrencileriyle birinci derecede aynı işlerde çalıştım. Dolayısıyla sonu gelmeyen bir şeydir.
Oyunculuk öğrenmenin sonu gelmez. Gençten bir şey öğrenirsin, yaşlıdan bir şey öğrenirsin… Farklı kültürden bir oyuncudan bir şey öğrenirsin. Mahallende hiç dikkatini çekmeyen bir çocuktan bile bir gün bir şey öğrenirsin. Hep öğrenirsin, öğrenme hiç bitmez çünkü bunlar bile sana farklı kodlarla geliyor.
Hani diyoruz ya, benim çocukluğum böyle değil, kodlar değişiyor, gen değişiyor… Çevre, birey- toplum ilişkisi ve gördükleri değişiyor. Eline kitap verdiğin küçük bir çocuk daha kitaptan önce telefonu gördüğü için parmağıyla sayfayı kaydırmaya çalışıyor. Çevirmek aklına gelmiyor, ne görürse o.
Dolayısıyla başka zekalar, başka zihinler var. Oyuncuysan bunları görmek ve farkına varmak lazım. Uzak kalmamak zorundasın. Şüphesiz kuralların vardır kişi olarak ama oyunculuğunda sınırsız olmalısın. Yargısız olmalısın. Her şeye karşı. Algılarınız son derece açık olmalı işiniz söz konusuysa. (FB/AS)