“Bütün muhabirlikler hızla zorlaşıyordu, birinciliği spor muhabirliğine verdiler”
Teknolojinin ucuzlaması ve ulaşılabilirliğinin artması ile ortaya çıkan “dijital rakipler” geleneksel basın için oldukça büyük bir tehdit yaratıyor. İnternet üzerinden dijital yayın yapanların sayısının artması bir yandan çoğulculuğu ve çoksesliliği getirirken diğer yandan da geleneksel basının eski ağırlığını kaybetmesine yol açıyor. Tüm bu değişim süreci medyada, özelde spor medyasında çalışan gazeteciler açısından ne ifade ediyor? Gelecekte spor muhabiri olmak isteyen gazeteci adaylarını nasıl bir ortam bekliyor? Tüm bu soruları ve daha fazlasını Cumhuriyet Gazetesi spor muhabiri Cumhur Önder Arslan’a sorduk. O da spor medyasının içinde bulunduğu genel durumuna, dijital dönüşüme ve spor muhabirlerinin bu dönüşüm karşısındaki tutumlarına ilişkin düşüncelerini içten bir dille bizimle paylaştı.
- Gazetecilik Bölümü mezunusunuz. Gazetecilik Bölümü’nü, gazeteci olmayı isteyerek mi seçtiniz? Gazetecilik Bölümü mezunu olarak bugünden geriye baktığınızda iletişim fakültelerinde verilen eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet, ben gazeteciliği isteyerek seçtim hatta ilk sene kazanamamıştım ikinci sene yoğun bir çalışmayla kazandım İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü. İletişim Fakülteleri biraz teoride kalıyor fakat dışarıdan gelen hem alaylı hem mektepli hocalarınız oluyor, dışarıda bu işi yapan birinin gelip size bir şeyler anlatması oradan sizin bir şeyler almanız çok çok önemli. Onlar sayesinde aslında bu sektörün dışarıda öğrenileceğini okulun sadece bir araç olduğunu görebiliyorsunuz. Akademik anlamda da bizim Gazetecilik okuyanlar olarak şöyle bir şansımız vardı; ekonomi, hukuk, bilişim her şeyi görüyorsunuz bence bu durum bir avantaj yaratıyor.
- Şu an İletişim Fakültesi mezunları için ciddi bir istihdam sorunu var, sizin zamanınızda da durum böyle miydi? Siz nasıl bir gazetecilik ortamı ile karşılaştınız mezun olduğunuz dönemde?
Bu kadar değildi çünkü bizim dönemimiz tam geçiş dönemi gibiydi hatta eski telefonlardan akıllı telefonlara geçiş bile daha başlamamıştı. İnternet medyası daha çok yeni ve tazeydi dolayısıyla farklı iş kollarından insanlar istihdam ediliyordu. Gazetelerde bu kadar kapanma durumu söz konusu değildi, daha fazla gazete vardı ve gazeteciliğe yatırım vardı. Mesela ben okulu normalden 2 sene geç bitirdim çünkü 2. Sınıftan itibaren Cumhuriyet’te çalışmaya başladım. Burada işler yoğun oluyordu haliyle kalmam gerekiyordu tabii okulu biraz boşladım böyle olunca. Yani doğrudan işin içine geldik dolayısıyla hem alaylı hem mektepliyim aslında. Özetle bu kadar büyük bir istihdam sorunuyla karşı karşıya değildi medya o zamanlar.
- Yeni medya ortamlarına karşın gazetecilik alanında iş bulmak bugün bir hayli güçleşmiş durumda. Böylesine sıkıntılı bir ortamda sizce yeni mezunlar kendilerine medyada nasıl yer bulabilir?
Bu meslek bir yerlerde çalışarak yani mesleğin içinde olarak öğrenilen bir meslek. Okulun tabii ki katkıları var, okul size bir şablon sunuyor ve siz de o şablon içinde kendi tercihlerinizi yaratarak kendinize nasıl imkanlar sağlayacağınız durumunuzu belirliyor. Yabancı dil biliyorsanız, diksiyonunuz düzgünse yazı diliniz ayırt edici ise, hafızanız ön plandaysa, arşivci bir hafızaya sahipseniz ön plana çıkabilirsiniz. Demek istediğim kendinizi vazgeçilmez kılacak bir özelliğiniz olması lazım, yani bu sektörde tercih edilebilir olmalısınız. Gittiğiniz kurumda veya organizasyonda bu özelliklerinizi oradaki insanlara ispat edebiliyorsanız o zaman medya sektöründe ve gazetecilikte çalışma şansınız artıyor.
- Geleneksel medyada çalışan bir gazetecisiniz ama çağımız bir yandan dijital çağı ve gazetecilik bu değişimden en yakın etkilenen mesleklerden biri. Dijitale geçiş sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu geçişe ayak uydurabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Bugüne kadar geleneksel medyada çalıştım evet ve bana gazetecilik anlamında çok şey kattı. Habere sahip çıkmak, haberi takip etmek, en ufak bir ayrıntıyı bile gözden kaçırmamak bunlar çok önemli şeyler. Bu sebeple geleneksel medyada eski gazetecilerle çalışmak benim için büyük avantaj oldu. Şu an medya sektöründe kalibreli eski gazetecilerin özelliklerine sahip insan sayısı azaldı bunun sebebi medyadaki ekonomik koşullar. Kalibreli gazetecilerin çoğu şu an aktif olarak geleneksel içinde yer almıyor fakat dediğin gibi dönüşüm aşamasında olan dijitale geçiş yaptılar. Yani bir gazeteci bugün Youtube kanalı açıp orada yorum yapabiliyor, haber paylaşabiliyor binlerce belki milyonlarca izleyeni oluyor. Bu dönüşüm sürecini iyi atlatanlar medyanın bundan sonraki yol haritasında yer alabilecek isimler. Kendi adıma, benim ya da benim jenerasyonumun en önemli özelliği gençken eski gazeteciliği görmüş olması ve hala genç sayılabilecek bir yaşta da dijital dönüşümü yaşıyor olması. Bu bizim için büyük bir avantaj.
- Yeni medya ortamlarından, dijital medyadan söz açılmışken aslında belki bunların en etkililerinden biri de sosyal medya. Muhabirler ile sosyal medya arasındaki ilişkiye dair ne düşünüyorsunuz? Muhabirler sosyal medyayı bir popülerlik aracı olarak mı görüyorlar?
Sosyal medya senin de söylediğin gibi insanların ruhunu okşayan bir olgu haline geldi. Hiç tanımadığın, görmediğin insanlarla sadece bir profil fotoğrafının ve isminin yer aldığı bir mecrada insanlarla çok anlık sıcak iletişim kurulabiliyor. Yani sen bir şey yazıyorsun bunu beğenenler, beğenmeyenler, hakaret edenler ya da övenler olabilir çok anlık yaşayan bir organizma orası. Hal böyle olunca bir muhabir bir şey yazıp çok beğeni alınca “benim yazdıklarım çok beğeniliyor, insanlar beni seviyor” gibi bir durum oluşuyor, bu ruhunu okşuyor. Aslında sosyal medyada yaşanan asıl erozyonu biraz da bu körüklüyor. Şimdi gazeteci kendi popülerliğini arttırmak için oradan haber paylaşıyor ama asıl olan önce kurum. Önce haberi kuruma vermen lazım ki bunu değerlendirsin. Fakat şöyle bir durum da var ki “haberi bekleteyim yarın kullanırım” gibi bir durum kalmadı artık, biraz da geleneksel medyayı zora sokan, muhabirleri sosyal medyada fazlasıyla aktif hale getiren durum bu oldu. Dijital medya çok hızlı akarken yazılı basın geç kalıyor. Haliyle ertesi gün haberin sıcaklığı ortadan kalkmış oluyor ve değeri düşüyor.
- Aslında şu konuya gelmek istiyorum; spor muhabirlerinin bir kısmı sosyal medya aracılığıyla bir taraftar kimliğine bürünüyor ve sanki bir kurumun muhabiri değil de tuttuğu takımın savunucusuymuş gibi davranıyor.
Bu sayede takipçi sayıları artıyor tabi fakat o kulübün avukatı gibi sosyal medyada var olmaya çalışmak bana doğru gelmiyor. Ben o tarz bir tavır ve tutum içinde olmuyorum, eleştirilecek bir nokta varsa başkan olsun yönetici olsun teknik adam olsun eleştirel yönde haberimi yapıyorum, bu yönde tweet atıyorum. Şöyle bir durum da var, eleştirel haberler yaptığınızda bu sıkıntı yaratabiliyor, özellikle muhabirler üzerinde. Yazdığınız şey birilerinin hoşuna gitmediğinde bu sefer siz hedef adam haline geliyorsunuz. O dengeyi iyi kurmak lazım.
- Muhabirler de özellikle futbol söz konusu olduğunda bir spor kulübünün taraftarı. Taraftarlık konusuna siz nasıl yaklaşıyorsunuz bir spor muhabiri olarak, ayrımı nasıl yapıyorsunuz?
Ben önce insanım sonra gazeteciyim sonra sevdiğim renklerine gönül verdiğim takımın taraftarıyım. Muhabirlerden hiçbiri “hayır ben takım tutmuyorum kardeşim” diyemez, herkes takım tutuyor. Ama önce gazeteciyim işimi objektif olarak yaparım. Fakat çoğu medya mensubu objektif yapamıyor bu işi çünkü daha sonra haber alma konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Kurumsallık denilen şey bizde pek yok. Haber alma şekli, haber alma metodları Avrupa’dan farklı. Nasıl diyeyim, ‘Ahbap çavuş ilişkisi’ var bizde. Bir yönetim aleyhine bir haber yaptığınızda ertesi gün o yönetimden birilerini aradığınızda haber anlamında bir şey alamıyorsunuz. Siz yönetimleri, futbolcuları, teknik adamları sürekli övdüğünüzde sanki oradan haber kapısı açılıyormuş gibi bir durum var bizim ülkemizde. Maalesef yanlış olan ve düzeltilmesi gereken bir durum bu bizim medyamızda.
- “Gazetecilik, muhabirlik bitiyor, ölüyor” diyenler olsa da sizin gibi bir spor muhabiri olmak pek çok gazetecilik öğrencisinin hayali. Bu hayalin en önemli parçası haber, haber denince de gazeteciliğin mutfağı diye tabir edebileceğimiz muhabirlik. Son olarak, bizlere, muhabir olmak isteyen genç gazeteci adaylarına neler önerirsiniz?
Öncelikle şunu unutmamak lazım haber hiçbir zaman bitmez haliyle muhabirlikte hiçbir zaman yok olmayacak bir meslek tıpkı yorumculuk gibi. Çünkü insanlara olayları farklı açılardan gösterecek, farklı bakış açıları kazandıracak insanlara ihtiyaç vardır. Ülkemiz için konuşuyorum gazeteyi basma işi yani ekonomik anlamda maliyetinin çok yüksek olması sebebiyle bu alan yavaş yavaş dijitale geçiyor. Bu sebeple yeni mezun ya da gazeteci olmak isteyen arkadaşların doğrudan dijitale yönelmesi bence daha mantıklı. İnternet siteleri bu konuda önemli imkan sunuyor. Genç arkadaşlar, internet haber sitelerinde editör pozisyonlarında çalışarak tecrübe kazanabilirler. İngilizce zaten olmazsa olmaz artık onun yanına bir dil daha koymaları gerek ve ne olursa olsun bu mesleği gerçekten yapmak istiyorlarsa iyi gazetecilerle, iyi bir habercilik anlayışıyla, haber kaynaklarıyla iletişim kurarak bu yola çıkmaları onlara çok şey kazandıracaktır.
Mehmet Ali Gülhan