Köşe Yazıları

Müge Anlı Üzerinden Açıklık Etiği’ni Düşünmek

Müge Anlı evlere TV yayınıyla giriyor, buna rağmen sadece TV değil programa telefon, tablet gibi diğer araçlarla da ulaşılabilir. Üstelik canlı yayını kaçıran kitleler, Youtube gibi platformlar üzerinden bölümleri tekrar tekrar izliyor ve gözden kaçan şeyler varsa, ders çalışır gibi, notlar tutarak geri bildirimlerde bulunuyor.

Müge Anlı’nın programında denk geldiğim haber ile daha önce üzerine çalıştığım Açıklık Etiği’nin nasıl kesiştiğini düşününce yazmadan duramadım. Açıklık Etiği’ni ise The Circle adlı film üzerinden tanımlamıştım.

“The Circle, dev şirketlerin teknolojik hükümranlığının insanları yalnızlığa mahkûm ettiği diğer yandan ise sadece teknolojinin yalnızlıklara çare olabileceğini izlediğimiz bir film. Circle şirketinin ‘şeffaf dünya’ anlayışı izleyenlerin aklına, ‘Böyle bir dünyada yaşamak ister miyim?’ sorusunu getirmektedir. Özel hayatın yok sayıldığı, neredeyse her eylemin topluma açık olduğu bir dünyada yaşamak ister miydiniz? Adım adım içine doğru sürüklendiğimiz bir düzeni tasvir eden film sanal yaşamlarımızı bir çember çizip mercek altına aldığında tam şeffaflığın neler getirebileceğini göstermektedir” (Akçay, 2019, s.24).

Tatlı Sert programında, bir kadının kendinden haberi olmadığını düşündüğü ablasını 2 dakika civarında buldular. Aklıma hemen “The Circle” filmindeki o sahne gelmişti. Herkesin bulunabilir olduğu bir ortam. Suçlu ya da suçsuz, istekli ya da isteksiz. Circle’da bunun için özel bir uygulama yapılıyordu ve adına “RuhArama” (SoulSearch) deniyordu.

“Fikir basittir: Herkesin önünde, adaletten kaçan tehlikeli olduğu kanıtlanmış birini seçerek aramaya başlarlar. Erkek ya da kadın olsun RuhArama’nın onu 20 dakikadan az bir sürede bulacağını söyler. Suçlu, canlı yayın eşliğinde 10 dakika içinde yakalanır. Şöyle söylenir: ‘Herkesin bulunabildiği yerde bir dostumuzu asla kaybetmeyiz’ (01:20:05- 01: 20: 09). Öyleyse herkes bir tane daha ister. Fakat bu kez kullanıcıların yoğun isteği, bir kanun kaçağının bulunması değil, sıradan bir vatandaşın aranmasıdır. Aranan; çemberin dışında kalan, kendi mahremine insanları dâhil etmek istemeyen Mae’in bir zamanlar iyi arkadaşı olan Mercer’dır. Diğer suçlu gibi o da bulunmak istemeyen biridir ama tek suçu arkadaşlıktan kaçmaktır. Bu sefer 10 dakika için geri sayım başlar. Mercer arabasıyla kaçmak isterken ellerindeki her türlü teknolojik aletle canlı yayın yapan insanlar peşine drone, araba, motor ile takılır ve bırakmazlar. Önüne geçen bir dronedan kaçmaya çalışırken panikle direksiyonu kıran Mercer köprüden uçar. İstemediği halde Circle ağına dâhil edilmeye çalışılması, alenen taciz edilmesiyle sonunda bir kişinin ölümüne sebep olunur. Herkes bir şekilde orada bulunmaya devam eder. Ama ortada bir sorun olduğu kesindir: Sistemden kaçamayan insanlar ve ölümlerine sebep olunan masum insanlar” (Akçay, 2019, s.15).

Aslında yazdığım makalede tam olarak böyle ahlaki ve etik tartışmalara odaklamıştım. “Dijitalleşmenin hız kazandığı ve teknolojik tekilliğin etki alanını genişlettiği bir kültürde, The Circle filminde önerildiği gibi bir dijital etik teorisi olarak açıklık etiği inşa etmenin henüz üstesinden gelinmemiş birçok açmazı olduğunu” göstermek istemiştim.

“Gözetim etkisi, özgür iradeyi kısıtlayan ve bu yüzden etik tercihte bulunma olanağını yok eden bir unsur olarak görülebilir. Mahrem konular ile kötücül durumlar arasında kurulan güncel bağıntı aldatmacalıdır. Kişiye özel olan her şeyin kötü olması gerekmez. Açıklamak istemediğimiz her şeyin kötü olabileceği iddiası, eko-politik bir zorlamadır. Açıklık etiğinin denetim, gözetim ve kontrol gibi kavramlardan kendini arındırması ve özgür iradeye yer açması oldukça zor görünmektedir.”

Bir an makalem açısından Müge Anlı’yı düşünmek, böyle bir güç ve kullanımının etik açıdan düşünülmesi, çok geniş bir kitle ve bunun yönlendirilmesi sanki her şey eninde sonunda o büyük veriyi elde tutmak ve ondan gelen sadece maddi olmayan büyük bir kazanç ve güce gelip çatıyor. Özetle film harika olmasa da konusu günümüz dijitalleşme, teknolojik tekillik, gözetim ve büyük veri kavramları arasında üzerine düşünmek isteyenler için iyi bir fırsat yaratıyor. Emma Watson (Mae) ve Tom Hanks’in (Eamon Bailey) başrollerini paylaştığı film, “Bilmek iyidir ama her şeyi bilmek daha iyidir” diyor.

Elif Akçay
elifakcay@maltepe.edu.tr

Kaynak: https://www.isophos.org/is-cont/uploads/pdf/03/dijital-cagda-aciklik-etigi-ve-etik-tercihin-imkansizligi-the-circle-filmi.pdf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir