Kültür & Sanat

Shoplifters (2018) ya da aile olmak üzerine

Shibata ailesi için sıradan bir gün. Market reyonlarının arasında oradan oraya dolaşan, gözleri hep etraflarındaki olası tehlikelere karşı açık, işe koyulmak için uygun zamanı bekleyen iki kişilik gizli bir ekip Shota ve Osamu. Nihayet vakit geldiğinde Osamu, Shota’nın küçük bedenini gizlemekte çok da zorlanmadan onun için bariyer oluyor. İşin bundan sonrası Shota’ya ait. Kendince bir ritüel haline getirdiği el hareketlerini yapmayı ihmal etmiyor. Kısa bir süre içerisindeyse işi bitiyor. Beraber bir işin daha üstesinden gelmiş olmanın haklı gururuyla evlerine dönerken yine o tanıdık küçük kız karşılarına çıkıyor. Osamu’nun bu sefer onu geride bırakmaya niyeti yok. Bundan sonrasında sahne, aralarına yeni bir üye katılan ailenin derme çatma evlerine açılıyor. Her biri başka bir hikâyeye sahip, birlikte ise bambaşka bir hikayeleri olan Shibata ailesine.

Yaşamlarını, hırsızlık ve hazır para üzerine kuran bu ailenin çok geçmeden bir araya gelme hikayesinin de pek sıradan olmadığı ortaya çıkıyor. Shibata’ları “aile” yapan şey ne evlilik ne de biyolojik bağ. Büyükanne Hatsue’nin kapısını açtığı evi dolduran bir grup yabancıdan oluşan bu ailenin haliyle izleyiciye sorgulatacağı ilk mesele de aile kavramı oluyor. Bir aileyi aile yapan yalnızca aralarındaki biyolojik bağ mıdır? Film bu çok tanıdık sonunun yanıtını basit ve kaba hatlarla vermeyi reddedip merkezine aldığı bu aileye bir dolu ahlaki sorun ve çelişki yükleyerek meseleyi daha ayrıntılı ve karmaşık bir hale getiriyor. Shibata ailesi için “biyolojik bağları olmasa da ilişkilerini güçlü temeller üzerine kuran ve her şeyin üstesinden sevgiyle gelen bir aile” tanımlaması yapmak da işte bu yüzden güçleşiyor. Tam bu noktada film, klasik anlatının sınırlarını aşıyor tamamen gerçek bir hal alıyor. Öyle ki ne insanlar sadece iyi veya sadece kötü, ne de hayatın kendisi her yolun sevgiyle açıldığı bir düzene sahip. Shibata ailesinde çocuklar hariç herkes, onları sorgulamaya yol açacak seçimlerde ve davranışlarda bulunuyor. Ailenin geçinmek için hırsızlık yapmalarının, onları buna zorlayan şartların olabileceği gibi bir varsayımın masum gösteremeyeceği kadar keyfi olduğu anlaşılıyor. Nitekim ailenin annesi Nobuyo, çalışıp para kazanmakta. Fakat çalışırken de hırsızlık yapıyor ve bu yüzden işinden oluyor. Yine ailenin babası Osamu’nun işteyken ayağını incitmesi daha sonra onun için bir bahaneye dönüşüyor ve işi tamamen bırakıyor. Hırsızlık yapmasıysa buna Shota’yı da dahil etmesinin yanında hafif kalıyor. Üstelik okul çağında bir çocuk olan Shota’ya en başından beri sadece kendi çalışamayan çocukların okula gittiği gibi yalan ezberletiliyor. Büyükanne Hatsue ise yaşından dolayı çalışmasının bekleneceği biri değil ve hırsızlık da yapmıyor. Fakat ailenin diğer üyelerine bu konuda imkân tanıyor ve onların hırsızlıkla elde ettiklerinden yararlanıyor. Üstelik paranın az oluşundan da şikâyet etmekten geri kalmıyor. Filmin ilerleyen dakikalarında büyükannenin ölümü her birini üzüntüye soksa da onun kıyıda köşede bıraktığı paralar büyük bir sevinçle karşılanıyor. Büyükannesiyle güzel bir ilişkisi olduğu görülen evin genç kızı Aki’yse çok geçmeden büyükannesinin, kendisinin gerçek ailesinden Aki’ye bakması karşılığında para aldığını öğreniyor. Aki’nin “…yani büyükannemin istediği ben değildim, paraydı.” sözü de kendisini menfaat beklemeden sevdiğini düşündüğü tek kişinin de ona yaşattığı hayal kırıklığının doğal bir dışavurumu.

Görüldüğü üzere Shibata ailesi için daha iyi, daha doğru yaşayabilmenin bir yolu varsa şayet, o yolu görebilmek mümkün değil; çünkü karakterlerin o yolu seçmeye hiç niyetleri yok. Peki bu aile tamamen çatlak temeller üzerine mi kurulu? Filmin izleyiciyi, karakterlerin kişilikleri konusunda ikileme sokmasının nedeni, bir yandan da bunun öyle olmadığını göstermesi. Çünkü üyelerinin birbirlerinden saf çıkar gözettiği bir aile ne kadar birlikte kalabilir? Shibata ailesi kalıyor çünkü aileyi bir arada tutacak o sevgi ve merhamet duygusuna da sahipler. Üstelik bu sevgi, bir araya gelmelerinin ardından oluşmuyor. Aksine sevgi, sonradan anlaşılacağı üzere onları bir araya gelişlerinin nedeni aslında. Bu durum kendini en çok, ailenin son ve en küçük üyesi olan Yuri ile gösteriyor. Daha en başından Osamu’nun onu ardında bırakmak istememesi ve ailesine teslim etmek için gittiklerinde şahit olduklarından dolayı Yuri’yi geri vermek istememesi bu sevgi ve merhamet duygusunun net bir göstergesi. Üstelik bunca yoksulluğa, bu yoksulluk içinde bakılacak birinin daha aileye eklenme ihtimaline rağmen. Yuri kendi annesinden görmediği ilgi ve şefkati Shibata ailesinin annesi Nobuyo’da; onun konuşmalarında, sarılışlarında buluyor. Bu ailenin de iyi bir yaşam adına ona verebileceği bir şey yok belki ama Yuri, tüm bunların farkında olmak için henüz çok küçük. Öte yandan bu küçük yaşında yokluğunu hissettiği tek şey sevgi ve Shibata ailesi de buna sahip.  Geçmişinden getirdiği korku dolu anılarının yerini artık yeni ailesiyle mutlu anları alıyor. Öyle ki onlardan ayrıldıktan sonra o mutlu anlardan birisi, bir kâğıda resmettiği yegâne şey oluveriyor.

Shota ise tıpkı Yuri’nin ailesi gibi ilgisiz ve sevgisiz olduğu anlaşılan ailenin bırakıp gittiği bir çocuk. Osamu ve Nobuyo, onu bir arabanın içinde buluyor ve yanlarına alıyor. Osamu, oğlunun ona baba diyeceği anı beklediği süre boyunca ikilinin hırsızlıkta kurduğu ortaklık, aralarında güçlü bir bağın kurulmasını da sağlıyor. Başarıyla sonlanan her iş birliğinin ardından eve dönüş yolunda ettikleri keyifli sohbetler bunun bir göstergesi. Öyle ki Shota, aralarına Yuri’nin katılmasıyla beraber bir çocuğun o bilindik kıskançlığını sergiliyor ve baba figürünü, yani Osamu’yu onunla paylaşmak istemiyor.

Nobuyo, Yuri ve Osamu

 Osamu’nun asıl iş birlikçisiyse Shota değil Nobuyo. İkilinin bir araya gelmelerinin hikayesi, Nobuyo’nun kocasını öldürmeleriyle başlıyor. O günden beri birlikte olan ikili, suç ortaklığıyla başlayan ilişkilerini bir aile ilişkisine dönüştürüyor. Filmin bir sahnesinde Aki’nin onları bir arada tutan şey için “para” sözcüğünü kullanması üzerine Osamu, “Biz birbirimize kalbimizle bağlıyız.” yanıtını veriyor. İkilinin küçük ve kalabalık olan bir evde geçirdikleri mahremiyetten yoksun yaşamlarında kısa süreliğine baş başka kaldıkları an ise bu söylemi doğru kılar nitelikte. Osamu ve Nobuyo’nun, hayatı onlar için daha zor kılacağını düşünmek yerine aileleri tarafından bir köşeye atılmış çocuklara yuvalarını açmaları ise içlerindeki merhamet duygusunun en belirgin kanıtı. Fakat bu merhametin temelinde derinden hissedilen bir ihtiyaç olduğu da doğru. Çocuklar ne kadar anne baba sevgisine muhtaçlarsa çocukları olmadığı anlaşılan Osamu ve Nobuyo da onların sevgisine o kadar muhtaç. Belki bu noktada Osamu ve Nobuyo’nun, -birlikte Nobuyo’nun kocasını da öldürdükleri düşünülürse- merhamet göstergesinin altında yine çıkarcı, bencilce bir neden aramak da mümkün. Bununla birlikte Osamu’nun Shota’ya hırsızlık yaptırmasının da haklı görülebilecek bir açıklaması yok. Öte yandan filmin ilerleyen dakikalarında polisin bu konuda pişmanlık duyup duymadığı sorusuna Osamu, “Öğretecek başka bir şey bilmiyorum.” şeklinde yanıt veriyor. Bu yanıt onun, -yanlış yoldan bu sorumluluğu yerine getirse de- bir babanın çocuğuna öğretebilecek bir şeyi olması gerektiğine dair farkındalığının bir göstergesi.

 Shota ailesini olağan yaşamlarını bozan ve onları polis karşısına oturtan şeyse Shota’nın verdiği bir kararın sonucu. Küçük bir çocuk olmasına rağmen filmdeki yetişkinlerin düşünmediği veya düşünmek istemediği boyutlardan bakıyor Shota dünyaya. Hırsızlığın kötü olduğunun farkında. Bu farkındalığa karşı hırsızlık konusunda kendince birtakım kurallar benimsiyor. Ona göre marketten bir şey çalmanın bir zararı yok. Çünkü çalacağı şey henüz bir başkasına ait değil. Bu yüzden Shota birine ait eşyaları asla çalmıyor. Nitekim yaşantısı onu, kendi kurallarının dışına çıkmaya zorluyor. İlk önce hırsızlık yaptığı marketin sahibinin onun hırsızlık yaptığını bilmesine rağmen uzattığı ikram karşısında bocalıyor. Market hırsızlığını daha önce aklında mantıklı bir yere oturtan Shota, artık bundan şüphe duymaya başlıyor. Buna Osamu’nun onu, arabalardan eşya çalmaya götürmesi de ekleniyor. Bunu şiddetle reddeden ve hırsızlığın ardından Osamu’nun peşinden koşan Shota’nın aniden duraksadığı anınsa her şeyin yolunda olduğuna dair inancını tamamen yitirdiği an olduğu söylenebilir. Ona öğretilen bu yaşam şekli hiçbir yere varmayan bir yolda yürümek gibidir. Hayatta sadece beslenme, barınma ve hatta sevginin yeterli olmadığını; doğru bir şekilde yaşamanın gerekliliğini, -hatta ihtiyacını- kavramıştır artık. İşte bu yüzden hırsızlık yaparken bile isteye yakalanır. Yaşananlar ailenin hayatını tümden değiştirir. Kanunlar adeta Shibata ailenin üstüne çöker ve her şeyi olması gerektiği yere koyar. Nobuyo hapishaneye girer. Osamu küçücük bir evde tek başına kalır. Shota, başka çocuklarla yaşayacağı ve okula gidebileceği bir ortamda koruma altına alınır. Yuri, gerçek ailesinin yanına gönderilir. Kanunların bu insanlarla işi bitmiştir fakat insan, bir dokunuşla iyileştirilebilecek bir varlık değildir. Yaşanmışlıklar ve onların insanda bıraktığı izler her şeyi bu kadar kolay kılmayı imkansızlaştırır. Nobuyo, muhtaç olduğu çocuk sevgisinden koparılmıştır. Bunun üzerine Shota kendisini hapishanede ziyarete geldiğinde ona gerçek anne babasını bulması için bilgi verir. Shota’ya iyi bir hayat verememiş olmanın ve sonsuza kadar veda etmenin telafisidir belki de bu. Hayatında artık yapayalnız olan Osamu içinse Shota’ın ziyaretleri paha biçilemezdir. Öyle ki bir araya geldiklerinde ayrılmak zorlaşır ve her defasında daha da zorlaşacağının ikisi de farkındadır. Bu giderek artacak olan acıya katlanmamak, fakat daha çok da Shota’nın kendi hayatını yaşayabilmesi için Osamu, Shota’ya istemeye de olsa onu hastanede terk edip gitmeye çalıştıkları ama yakalandıkları anın itirafında bulunur. Osamu ve Nobuyo’nun bu eylemlerinin ardında Shota’ya daha iyi bakılacağı düşüncesi vardır ama küçük çocuğun hayatına devam edebilmesi için bu artık sadece gereksiz bir detaydır. Belki son defa bir araya geldikleri bu anın sonunda Osamu, Shota’yı taşıyan otobüsün ardından onun ismini bağırarak çaresizce koşar. Osamu artık çok geride kaldığındaysa Shota ardına bakar ve o bir türlü söyleyemediği “baba” duyulur nihayet. Ailenin en küçük üyesi Yuri içinse her şey eskisinden de zordur. Çünkü daha önce ne olduklarını bilmezken sevginin ve şefkatin ne olduğunu artık tatmış; fakat bundan yoksun bir şekilde sonu belirsiz bir hayatı yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Shota ve Osamu

 Shoplifters, bir aileyi gerçekten aile yapan unsurları göstermekten öte, insana ve onun yaşamına dair hiçbir şeyin o kadar da basit olmadığı gerçeğiyle izleyiciyi yüzleştirir. Kusursuz insan, kusursuz aile, kusursuz hayat yoktur. Her biri yanlışlar ve doğrularla; iyilik ve kötülüklerle varlığını sürdürür. Bir şeyleri sonlandırmak, yaşanmışlıkları sonlandırmanın yanında hiç zor değildir. Shota, ailesini tümden sonlandırır. Fakat bu sefer de yaşadığı tüm güzel duygu ve anıları sonlandırmanın bu kadar kolay olmadığı gerçeğiyle yüzleşir. Güzel şeylerin sonu da zaten bu yüzden acı verir. Bundan sonrasıysa çok basittir: Suçlular cezalandırılır. Herkes ait oldukları düşünülen yerlere bırakılır. Fakat insana ve insan hayatına dair hiçbir şeyin bu kadar kolay ve basit olmadığını anlamak için, filmin son sahnesinde küçük Yuri’nin uzaklara dalıp giden gözlerine bakmak yeterlidir. John Fowles’un da dediği gibi “Kimi anlar vardır ki sessizlik bir şiir olur.” Bu, o anlardan biridir.

Yuri

Simge Selli

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir